29 Kasım 2019 Cuma

LAOTONG





Ufak bir kız çocuğusun sen, 
Baya bir hırçın, az biraz yaramaz ve fazlasıyla kırılgan.
Senin oyuncağın elinden alınmış tüm isyanın buna aslında her çocuğa verileni sana vermemişler,
eksik kalmışsın...
Sende arayıp durmuşsun, bulamadıkça hırçınlaşmış hırçınlaştıkça kırmış kırdıkça kırılmışsın.
Defalarca yere düşmüşsün de elinden tutan olmamış.
Düştüğün yerlerden dizlerin kanaya kanaya, yüreğin acıya acıya ama gözlerindeki ve yüreğindeki gözyaşlarını kimseye göstermeden tek başına kalkmışsın.
Adım atacak gücün kalmamışken tüm kanamalarına tüm acılarına ve sakladığın göz yaşlarına rağmen bir adım daha atmışsın.
Yolun sonunda ne olduğunu bilmeden ama hislerini kendine yoldaş ederek...
O yolun ortasında bekliyormuşum seni geleceğinden habersiz...
Seni görmüşüm orada aslında kendimi görmüşüm çokça, kanayan dizlerine dokunmuşum canın yanmamış, göz yaşlarını silmişim sesin çıkmamış.
''İnsanlar bazen kardeşlerini yolda bulurlar.'' demişsin de benimde dünyam güzelleşmiş...


Yolumuz daha çok uzun ve bu yolda her şeye göğüs gerebilecek gücü  birbirimizde bulmanın ayrıcalığını yaşıyoruz.
Bu hayatta güzel şeylerin var olduğunu bana inandırdığın ve her an yanımda olduğun için sana çok teşekkür ediyorum. İyi ki doğdun yol arkadaşım...








17 Kasım 2019 Pazar

SEN HEP GÜLÜMSE ÇOCUK!



SEN HEP GÜLÜMSE ÇOCUK!

Bir çocuk dünyayı gözlerine sığdırmış,
acıları, üzüntüleri, umutları, oyunları...
Gözlerini gözlerime dikmiş öylece bakıyor, tepkisiz...
Bir umut arıyor gözlerimde, bir teselli duymak istiyor dudaklarımdan dökülen kelimelerden.
Susuyorum...
İsyanım gözlerimden ona ulaşmıyor.
Onun gözlerinde ki umudu görünce kendi ruhumdaki isyandan utanıyorum.
Sonra onun güzel yüzüne bakıp gülümsüyorum ve o an dudaklarımdan dökülen tek kelime:
''SAVAŞ! 
Bu dünya yükü ağır bir savaş gezegeni.
Yıpratır, tüketir ama bir yerlerde senin için bir hediyesi vardır muhakkak.
Asla yılma, vazgeçme, kaybetme ümitlerini. 
Düşersin dizlerin kanar yanında kimse yoktur, ötekileştirilirsin belki de...
Ruhun kırılır, gücün tükenir ama sen asla  yılma.
Gün gelecek ve savaşın tek galibi sen olacaksın o an tüm kırgınlıklarına değecek ve tek bir an tüm acılarını silecek ama sen vazgeçersen acı sen olacaksın.
Yüreğimi acıyla doldurma çocuk!''  diyorum.
İlk başta söylediklerimi anlamlandıramıyor ve sonra bana gözlerinin içindeki o ışıkla gülümsüyor. 
O gülüş içime bir yerlere işliyor ve sonra sen diyorum çocuk bu dünyada savaştan ve mücadeleden vazgeçmemek için en güzel sebepsin...


                                                 Hayata çocuk olarak başlayamayan tüm çocuklara. 

26 Kasım 2017 Pazar

✌🏻✌🏻✌🏻✌🏻



Yüreğime darbe yapmışlığın var,
Ve benim bir türlü kazanamayışlarım, teslim oluşlarım.
Özgürlük getirmişsin, tutsaklık getirmişsin, mutluluk getirmişsin, hüzün getirmişsin cumhuriyetime.
Çelişkiymişsin başlı başına bilememişim, çaresizmişim.
Seni alıp nereye koysam bilemedim aldım kalbime koydum,
darbe yaptın yıkıldım sandım,
Oysa ki devrim yapmışsın yeniden doğmuşum.
Gitmelerinden korkmuşum, ölmekten korktuğum gibi, 
kortukça gitmişsin, gittikçe kalmışsın...
Bitti sanmışım her bitiş başlangıç olmuş.
Acı demişim acıdan zevk almışım.
Hiçbir şeye inanmamışım aşkta dahil sonra senle karşılaşmışım.


Herşeyim’e ve herşeye...

27 Mart 2017 Pazartesi

EKSİĞİM


Yaşamak için öncelikle nefes almak gerekiyordu.
Derin bir nefes aldım, yerimden kalktım, hazırlandım ve yaşayan insanların arasına karışmak için dışarıya çıktım.Bu bir umuttu benim için, onların arasına katılırsam onlardan biri olabilirdim belki.Dışarıda öyle veya böyle bir yaşam devam ediyordu.Sakince bir mekana geçtim, çok sevdiğim bu mekanı anılarım güzelleştiriyordu.İnsanları izlemeye başladım, herkes bir koşuşturmaca peşindeydi.Kimi güzel amaçlar peşinde, kimi sinsi planların eşiğinde, kimi ise amaçsızca bir arafın içerisindeydi.
Bir tarafımda denizin sessizliğinin huzuru, diğer tarafımda insanların bu telaşı büyük bir tezat oluşturuyordu.Bu durum beni ürkütmedi çünkü zaten bir tezatlığın içine doğuyorduk ve bunu farkettiğimizde ölmüş oluyorduk. Bir şeyler yapmalıydım kendim için, insanlar için, en çok da aynada kendimi görebilmek için.
Bir şeyler yapmalıydı bu durumdan kurtulabilmek için, bu duruma nasıl düştüysem öylede çıkmalıydım.Beynimin içide susturamadığım düşünceler ile kavga ediyordum.Hayatımın merkezi değil hayatıma sebep olmuştu.Varlığı mutlu oluşumun tek sebepti yokluğunu ise hiç düşünmemiştim.Belki de o yüzden çöküşü yaşadım.Bu doğru değildi evet ama yaşadıklarıma engel olamadım.
Şimdi şu an bu oturduğum yerde aklımdaki bu düşünceler ile bir dönüm noktasındayım.
Suyun yüzeyine ulaşabilmek için ilk çırpınışımı yaşadım.
Şimdi yaşamaya bir adım daha yakınım...                   
                                                                                                   DEVAMI GELECEK... 

11 Şubat 2017 Cumartesi

EKSİĞİM...


Sahi ya aynadaki bu kız kim?
Gözleri halkalanmış, saçları dağınık, kemikleri sayılırcasına zayıflamış bu kızın kim olduğunu ancak ellerim ile yüzüme dokunduğum  an aynadaki yansımadan fark ettim. 
Bir korku kapladı bir kaç saniyeliğine içimi ama sakinleşmem uzun sürmedi.Ne zamandır aynalar ile küsmüştüm, ne ara bu kadar değişmiştim? Günlerden neydi, saat kaçtı, ben bir aynanın karşısında kaç saat geçirmiştim?
Zaman kavramını kaybettiğimi o an fark ettim.
Benim için uzunca bir zamandır zaman, güneşin doğup batmasından ibaretti. Bazı günler hiç uyumuyor, yaratılışıma aykırı bir eylem gerçekleştiriyordum.Üstelik bunu nasıl yaptığıma dair de en ufak bir fikrim yoktu. Saatlerce boş boş oturuyor, kimi zaman kitap okuyor, kimi zaman film izliyor ve ara sıra çalan kapı ziliyle yaşadığımın farkına varıyordum.O kapının arkasındaki insanlar kimi zaman kapının önünde koskoca bir teselli yığını, kimi zamanda hayatın gerçeklerini yüzüme çarpan koca bir tokat olarak bekliyorlardı beni.Onlara hiçbir zaman kızamadım çünkü iyi kötü her an yanımda olma çabası içindeydiler, en azından ben öyle olduğuna inanıyordum.
Benim kavgam kendimleydi zaten ve kendimle olan kavgamda asla başarı gösteremedim.
Gerçi kavga bir güç göstergesi değil miydi?
Aynada yansıyan bu yeni görüntümün arkasında bir takvim yaprağının üzerinde tarihin Mayıs 2014 olduğunu gördüm.Hayattan ne kadar kopmuş olduğumu düşünsem de halen bir cep telefonuna sahiptim, sonuçta beni merak eden insanlara haksızlık edemezdim.Elim telefonuma gitti ve aslında tarihin Nisan 2015 olduğunu gördüm işte o an tüm gerçekler yüzümde bir tokat etkisi yarattı.Ruhum Mayıs 2014'te kalmışken bedenim yaklaşık 1 sene ilerideydi. O zamana kadar her şey normalmiş gibi gelirken o birkaç saniye içerisinde aslında hiçbir şeyin normal olmadığını fark ettim. Sersemlemiştim, kendime gelmek için bir duş aldım. Elimde kahvem ile kanepeye oturduğumda ne yapmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım.
Yaşamak için ne yapmalı?

                                                                                                       DEVAMI GELECEK...



                                                                                            

24 Ocak 2017 Salı

Meğerse Bir Tiyatroymuş...


 Bir tiyatro sergileniyor gözlerimin önünde.O kadar büyük bir sahnesi var ki büyüleyici gözüküyor.
Tek bir yönetmeni ve benimde dahil olduğum birkaç izleyicisi var.Öyle enteresandır ki tek bir oyun gibi gözüken bu oyunun içinde milyonlarca oyun sergileniyor ve hepsi bir bütünü oluşturuyor.
Herkes kendi payına düşen rolü üstleniyor. Oyunculara öyle güzel bir hakimiyeti var ki yönetmenin herkes onun istediği rolden en fazla doğaçlama ile sıyrılabiliyor ama yinede özgün olamıyor.
 Görünürde herkes mutlu fakat perdenin arkasını görebilenler anlıyor asıl olanları. Mutlu sandığımız bu oyuncuların içinde fırtınalar kopuyor. Kimi ağlıyor haykıra haykıra, kimi sonsuz bir sessizlikte, kimi gülüyor, kimi öfkeli, kimi ise boşvermiş. Kimse kimseye bir şey söylemiyor sanki biri konuşacak olursa  tüm huzur kaçıcak, büyüsü bozulacakmış gibi. Tek bir kelime var herkesin dilinde sabretmek diye ve onun dışındaki tüm kelimeler yasaklanmış sanki.
 Ve birden bire kendimi görüyorum sahnede, nutkum tutuluyor. Çıldırıyor gibi oluyorum ama dönüp dolaşıp bu oyunun bir parçası olmaktan kurtulamıyorum. Çünkü biliyorum ki nefes almaya başlayan her canlı bu oyuna dahil oluyor, ritme ayak  uydurmasıyla oyuncu olabiliyor. Profesyonelliği yaşanmışlıklar ve tecrübeler getiriyor.
 Oysa bir köşede her şeyden soyutlamışım kendimi ama öyle değil, soyutlanamamışım...
O sahnede öyle güzel üstleniyorum ki üzerime düşen bu rolü usta sanatçılara bile taş çıkarırcasına. Acıyorum sonra kendime kendim gibi olanlara ve imreniyorum kendim gibi olmayanlara...
 En sonunda anlıyorum ki; Hayat bir tiyatro, dünya adında bir sahnesi ve milyarlarca oyuncusu olan.

9 Ocak 2017 Pazartesi


 Uzaklardan gelen bir bebek sesi, bu sefer ilk defa içimi yakıyor.
Bu ses öylesine acı bir şekilde çınlıyor ki kulağımda tarifi imkansız.Sese doğru ufak adımlarla ilerliyorum, korkmuşum.Beni korkutan bebeğin ağlaması değil, bebeğin acı içinde ağlaması.
Sese yaklaştıkça sesin tonu değişiyor, içimdeki korku uzaklaşıyor ve bir huzur ile doluyor içim.
Birden onu kucağımda buluyorum bana cennetten gelen bir hediye gibi sanki.Onu kokluyorum ve kokusunu içime çektiğim o an benden bir parça oluveriyor.
Uzaklardan biri yaklaşıyor, şaşkınlıkla o yöne doğru bakıyorum ve görüyorum onu.
Özlemiyle tutuştuğum adam, hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyor bize.
Sahipleniyor sarılıyor ve sonu olmayan bir yolun başlangıcında buluyoruz kendimizi.
Sonrasında bu rüyadan hatırladığım tek şey oluyor gülümsemesi.